çevre ve araziler
1960’lı yıllarda gerçekleştirilmeye
başlayan, oldukça farklı eserler üreten sanatçıların bulunduğu bir diğer akım
da “Arazi Sanatı”dır. Artık sanat nesnesinin değerini yitirdiği, sanat eseri
kavramının baştan aşağı değiştiği bu dönemler ve ilerisi hakkında Kerry Freedman, görsel kültürün bu değişimleri
incelediğinden ve geleneksel olan ile
yeni görsel formlar arasındaki sınırları incelediğinden bahseder. Artık
geleneksel olan resim ve heykel yüzeyindeki formların çok daha dışına
çıkıldığından bir önceki yazılarımda bahsetmiştim. Performans Sanatı dahilinde
bu geleneksel formların yıkılması sanatçıların bedenlerini sanat nesnesi haline
getirmesiyle başlamıştı. Arazi Sanatı’nda ise bu, manzara kavramının geleneksel
görsel araçların dışına çıkarak doğrudan sanat eseri ve mekanı olmasıyla
gerçekleştirilmiştir. Arazi Sanatı’nda galeri mekanı kavramı yerle bir edilmiş
ve sanatın yine alınıp satılan bir meta olmasının önüne geçilmiştir. Çok geniş
arazilere genellikle inşaat malzemeleri kullanılarak bir nevi enstalasyon
çalışmaları yapılmış ve manzara sanat eserine dönüştürülmek amacıyla
sanatçıların müdahalelerine uğramıştır. Bu geniş arazileri şehir merkezlerinde
bulmak kolay olmadığı için de genellikle şehirden uzak arazilerde
gerçekleştirmişlerdir. İzleyicinin gidip görebilmesi çoğu zaman mümkün olmayan
bu eserler video ve fotoğraf gibi taşıyıcı araçlarla seyircilere ulaşmıştır. Sanatçılar
bu akım dahilinde çoğunlukla gelip geçici işler yapmış olsalar da ararlında yüzyıllarca
kalabilecek eserler de vardır.
Galeri mekanlarına tepki göstermek istemenin
yanı sıra sanatçıların çevreyi korumaya ve iyileştirmeye yönelik çalışmaları da
görülmektedir. Görselliğin geri planda kaldığı ve asıl amacın doğayı korumak ve
güzelleştirmek olduğu bu sanat Arazi Sanatı içerisinde “Ekolojik Sanat” olarak
adlandırılmaktadır. Buna örnek olarak, Alan Sonfist’in 1975’te New York’ta
bulunun kimyasal bir atık alanına uyguladığı toprak iyileştirme ve yeniden
ağaçlandırma çalışması olan “Bakir Toprak Havuzu” adlı projesi sayılabilir.
Bütün bunlar dışında, genellikle
taş, toprak, kum gibi doğal malzemelerin galeri mekanı içerisine getirilerek
sergilenmesine de “Toprak sanatı” adı verilmektedir. Buna örnek olarak da
Walter De Maria’nın 19772de New York Dia Sanat Merkezi’nde gerçekleştirdiği “New
York Toprak Odası” örnek verilebilir.
Arazı Sanatı, genellikle sade ve
geometrik formlar kullanmasından dolayı Minimalizmle, taş, toprak gibi doğal ve
değersiz malzemeler kullanılmasından dolayı Arte Povera ile, genellikle kalıcı
olmayışı ve süreçselliğin ön planda olmasında dolayı Happenig’le ve hatta bazen
sadece müdahale sürecine odaklanmasından dolayı da Performans sanatı ile
oldukça benzerlik göstermektedir. Arazi
Sanatının önemli temsilcilerinden biri olan Robert Smithon’ın ABD’nin Utah eyaletindeki
tuz gölünde gerçekleştirmiş olduğu Sarmal Dalgakıran adlı çalışması Arazi
Sanatı’nın en bilindik örneklerindendir. Yaklaşık 7000 ton toprak, kaya ve tuz
kristalleriyle gerçekleştirilmiş olan bu yapıtın spiral biçimi o bölgede
bulunduğuna inanılan bir burgaçtan kaynaklanmaktadır.
Ülkemizde de Arazi Sanatı kapsamında çalışmalar sergilen sanatçılar vardır. Bunlara örnek, 2017 İstanbul Bienali'nden hatırlayacağımız Alper Aydın isimli genç sanatçı vardır. Bienalde Toprak Sanatı dahilinde inceleyebileceğimiz "Kepçe" isimli çalışması yer almaktaydı. Gerçek buldozer kepçesini kuru ağaç dallarıyla beraber düzenleyerek bir enstalasyon çalışması yapmıştı ve bu çalışmayı gerçekleştirirken zaten kurumuş olan ağaçların dalarını kullanarak hiçbir canlı ağaca zarar vermemiş. Bunun dışında arazilerde gerçekleştirmiş olduğu, kayaların kütlelerini üzerlerine yazdığı ya da kayaları boyayarak yapmış olduğu çalışmalar, bir dağ üzerinde belli bir alanı farklı renklere kare şeklinde boyadığı çalışmaları da vardır.
Yorumlar
Yorum Gönder